31 Aralık 2015 Perşembe

                                              HOŞ GELDİN 2016
Gericilik ve Bölücülük kıskacındaki "Türkiye Cumhuriyetini Kuran Türkiye Halkı" ile Emperyalist kapitalist sistemin sömürü ve zulmü altında yaşayan dünyadaki bütün ezilen halkların, emekçilerin Bağımsızlık ve Özgürlük Mücadelesinde 2016 yılının dönüm noktası olacağı umudundayım.
Ayrılıkçı terörün yok edilip gönüllü birlik temelinde Türk Kürt kardeşliğinin sağlandığı,
Gerici iktidarın sonlandırılıp Halkçı Kamucu, Aydınlanma Devrimi ilkeleriyle yeniden örgütlenmiş bir Türkiye Cumhuriyeti özlemiyle;
bütün arkadaşlarıma, dostlarıma, ülkemin, dünyanın emekçilerine daha yaşanası günlerle dolu bir yıl diliyorum

26 Aralık 2015 Cumartesi


ZAFER'İM

CANIM KARDEŞİM
Bu gün 58 yaşından dakikalar aldın canım kardeşim.
Kardeşten de öte arkadaşım oldun hayat boyu.
Sevdiğim, sarıldığım, koruduğum,dert ortağım, sığındığım kardeşim/arkadaşım oldun.
Hep el uzatınca tutma , seslenince duyma mesafesindeydin benim için.
Çocukluğumuzdan beri sesimizi duymadan, elimizi tutmadan, dertleşip gönül gönüle olmadan, didişmeden rahat edemedik ikimiz de.
Ben yatılı okula Trabzon'a gittiğimde sen daha 9 yaşında idin.
Sen de daha sonra Rize ve Ordu da ortaokul ve liseyi yatılı okudun.
( Tamer de bizi takip etti yatılı okudu)
Ne çok özlerdik birbirimizi.
Karne tatillerinde yanyana geldiğimizde Annem " bakın şimdi sarmaş dolaş hasret giderip, sonra hırlaşmak yok ha " derdi. Ve de aynen öyle olur, ilk haftadan sonra sudan sebeplerle birbirimizle didişirdik. Şimdi bakıyorum da o nizalarımız bile sevgiden, hasrettenmiş.
Hele Mesudiye günlerimiz!
İki Mahalle çocukları olarak (Rüştiye ve Kilise Mahalleleri ) kim hangi mahallenin meyvelerini daha erken yolacak iddiası için, Kilise Mahallesindeki meyveleri yolmaya gidebilmek için mahsustan evde kavga çıkarıp Annem bizi kovalayınca sokağa kaçışımı, Kara Yusuf Amcanın bahçesini talan edişimiz gibi çocukluklarımız.
Aklıma geldikçe halen bir taraftan güler, bir taraftan utanırım.
Taa ozamanlardan beri herşeyimizi paylaştık ve birlite yaşadık becerebildiğimizce.
Çocukluğumuz, gençliğimiz iç içeydi.
Ne zaman dara düşsem, ne zaman başım sıkışsa senin el uzatma mesafesinde olduğunu, yanımda olacağını bilirdim ve yaşadım. Senin de bunu benim için düşünüp yaşadığını biliyorum.
Hayata bakışımız, gelecek tasarımımız da Babamız ve Annemiz den aldığımız toplumcu düşünceye, terbiyeye koşuttu.

Üç yıl önce Şehir yaşamının canını yakar hale geldiğini, işleri düzenleyip İstavri'ye yerleşmeyi düşündüğünü ve benim de seninle gelmemi şart koşmuştun. Ben sadece yazları olabilir dediğim de uzun ikna seansları sonucu beni de ikna etmiştin. Böylece köyde ev yaptırma, köyde yaşamaya ilişkin girişimlerde bulunma sürecine girdik birlikte.
Emeklilik ve sonrasını hep birlikte yaşayacağımız bir planlama yapıyordun.
Evlerin planından, ne yiyip ne içeceğimize, evde boğma rakı, serada sebze, bahçede meyve ye kadar her şeyi ama her şeyi düşünüp araştırıp, büyük bir heyecanla ulaştığın bilgiyi benimle paylaşıp ortak kararımız haline getirmeye çalışıyordun.
Senin bu isteğin şartlarım hiç uygun olmadığı halde beni şevke getirdi. Sen, Ben,Tamer ve Hülya ile birlikte kardeşler ilk defa bir projede birleştik sayende.

Ama hayat Senin hazırlayıp ilmek ilmek dokuduğun o projenin gerçekleştiğini, Anne ve Babamızın ve de senin görmene izin vermeyecek kadar kahbelik yaptı.
Köy de yaşam projen, hayallerin/hayallerimiz, mutlaka gerçekleştirilecek emanet/ boyun borcu olarak omuzlarımda.
Arkanız da, kocaman bir boşluk, tarifi imkansız bir acı, derin hayal kırıklıkları ve yaşanmamışlıklar bırakarak Annem, Babam ve Sen birlikte ayrıldınız aramızdan.
Her yanım kanıyor.
İçim acıyor.

Zaman hiç bir şeyi halletmiyor canım kardeşim, zaman geçtikçe acı da özlem de hasret de daha büyüyor.

Seninle birlikte kurduğumuz gelecek hayellerimiz için, anıya ve söze sadakat için, akıl sağlığımı korumak, dik durabilmek için Toplumsal mücadeleye daha da sıkı sarıldım.

Sizi Gazi Yunus'a bırakıp Kanlıca'ya geldiğimiz de İşçi Partisi Beykoz İlçe Başkanı arkadaşım; " 5 Aralık 2013 Perşembe günü Zafer Bey bizi aradı, Partiye ilişkin görüştük, (şimdi memlekete Anne ve Babamı getirmeye gidiyorum, geldiğim de İşçi Partisine üye olacağım, ama bunu Ağabeyime söylemeyin, ben üyelik işlemini tamamladıktan sonra kendim söyleyeceğim)"dedi diye söyledi.
Ahh canım kardeşim,
Babamın önderliğin de kurduğumuz ben ve sevgili Ayhan'ın da yöneticiliğini yaptığımız köy derneğimiz 12 Eylül Faşist darbesi ile kapatıldıktan sonra, 1991 de senin başkanlığın da tekrar kuruldu.
Bayrağı hiç yere düşürmedin.

Artık iki kişilik yaşamak zorundayım, iki kişilik kavga edecek, iki kişilik sorumlu olacak ve hayata iki kişilik sarılacağım.

İyi ki doğdun Kardeşim.
İyi ki Kardeşimsin.
Dostum.

Feyzullah ÖZTÜRK
Ankara 7 Nisan 2014

BABAM!
Arkadaşlarının tanımıyla “Köye giden aydınlanma meşalesi, cumhuriyet devrimi idealinin ete kemiğe bürünmüş halidir” Babam Ahmet ÖZTÜRK.

8 Mart ta doğdu,
8 Yaşında yetim ve öksüz kaldı,
8 Aralık’ta hayata gözlerini yumdu.
Gelişi de, yaşama acılı başlayışı ve gidişi de sekize takıldı.
Yana yatık sekiz de sonsuzda sonsuza kadar benimle,
Babam, İlk Öğretmenim, Ustam en İyi Arkadaşım.
Elini hep üstümde, sıcaklığını hep yüreğimde hissettiğim
Esirgeyen Bağışlayan Dostum.

8 Mart 1934 de doğduğu yazıyor nüfusta.
Anneme takılırdık her 8 Mart’ta senin en büyük hediyen Babam diye.
8 Aralık 2014 günü, acı bir trafik kazası sonucu;
“o ölürse ben yaşayamam” dediği 60 yıllık hayat arkadaşı canım Annem
ve bir küçüğüm kardeşim arkadaşım Zafer’imle aramızdan ayrıldı.
Küçük erkek kardeşim Taner’in ağır yaralı kurtulması mucizeydi.

Babam;
Daha 8 yaşında iken babasını kaybetmiş.
Net hatırlayamıyordu Babasını.
Babasının ölümünden hemen 40 gün sonra Babaannesi de hayata veda etmiş.
Bunlar yetmezmiş gibi Annesi de başka bir adamla evlenince;
Babam 8 yaşında, Halam 6 ve Amcam 1 yaşında neredeyse hem yetim hem öksüz kalakalmışlar Büyükbabalarıyla.
3 küçükle kalan Büyükbaba (Feyzullah Dedem), asker arkadaşı Başağrılı Mehmet Onbaşının kız kardeşiyle evlenmiş.Yıl 1943
Bizim Başağrılı Anamız, Büyük Babaannemiz hem anne hem babaanne olmuş Babam ve kardeşlerine. (Gerçek adının Zahide olduğunu ortaokula giderken öğrendim).

İstavri Köyünde okul yok, Başağrı Köyünde var.
Onbaşı Dayı’nın yanında okumuş ilkokulu Babam.
Köy Eğitmeni Azmi Hoca, Babam ve iki arkadaşını Köy Enstitüsü
Sınavlarına girmeye zorlamış. Babam ve arkadaşları Beşikdüzü Köyenstitüsü’nü
Kazanarak kayıt yaptırmışlar. Yıl 1948

Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nde eğitim devam ederken, gericilerin, aydınlanma ve cumhuriyet düşmanlarının baskılarıyla köy enstitüleri üzerindeki baskıların bir parçası olarak, Beşikdüzü Köy Enstitüsü Kızlara tahsis edilince Pazarören Köy Enstitüsünde son sınıfı okur ve mezun olur. Yıl 1953
Okulu bitirdiğin de İyi futbolcu (köy enstitüleri arası maçlarda izleyen Beşiktaş yöneticilerinin transfer etmeye çalıştığı kadar iyi bir sol açık) iyi derece de keman çalabilen ve arkadaşlarının tanımıyla 
“Köye giden aydınlanma meşalesi, cumhuriyet devrimi idealinin ete kemiğe bürünmüş halidir” Babam Ahmet ÖZTÜRK.

Enstitü son sınıfta stajyer öğrenci iken gittiği köy okulunda Atatürk Devrimleri ve İnönü Savaşlarını anlatırken takındığı tavır nedeniyle Demokrat Parti (DP) Bucak Başkanının şikayeti sonucu okulu bitirince Hakkari Yüksekova Hırvata Köyü ( Zeydan Aşiretinin merkez köyü- İran sınırında) ne tayin edilir.
Mesudiye’den 12 gün süren yolculuk sonu ulaşır Hakkari-Yüksekova Hırvata Köyü’ne.

Ağa Kerim Zeydan Ağa Babamı köye sokmaz, okulda kalır marangoz öğretmeni ve demirci ustasıyla bir dönem. Ne köylü Türkçe bilir, ne de Babam ve diğerleri Kürtçe. 3 Ayda anlaşmanın yolunu bulurlar köylüyle , başlarlar eğitime. 2 yıl kalır Hırvata da babam.
Annemin bana hamileliği de Hırvata dadır. Yaz tatilinde kendi köyümüz İstavri de doğmuşum.

Sonra Ordu- Mesudiye köylerin de ve Mesudiye de ilkokul öğretmenliği, Samsun Eğitim Enstitüsünü bitirdiği 1967 yılından sonra Ordu-Aybastı ve İstanbul’ da çeşitli okullarda Ortaokul ve Lise öğretmenliği ve Okul Müdürlüğü görevlerinde bulundu.
12 Eylül faşist darbesinin baskıları sonucu 1984 yılında Paşabahçe Ferit İnal Lisesi Müdür iken emekli oldu.
Emekli olduktan sonra bir dönem SHP den İstanbul Belediye Meclisi ve İl Encümen Üyeliğine seçildi. Ancak sistem içi yozluk ve yolsuzluklara dayanamayarak istifa etti.

O Mahmut Esat Bozkurt’ların, Mustafa Necati’lerin İsmail Hakkı Tonguç’ların iz sürücüsüydü.  
TÖDMF   ( Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu ) 
TÖS ( Türkiye Öğretmenler Sendikası ) 
TÖB-DER ( Türkiye Öğretmenler Derneği ) Kuruculuğu ve yöneticiliği yaptı. 
Çeşitli defalar göz altına alındı, tutuklandı yargılandı, evi bombalandı, kurşunlandı.
Mahir'ler cezaevinden kaçtığı gece sevinçten silah attıkları için Aybastı Kaymakamı Selçuk ÇOLAKOĞLU  ile birlikte göz altına alındı.
1969 Büyük Öğretmen Boykotunu örgütleyip katıldığı için tutuklandı.  
Bunlar onun için görev gereğiydi.
Ne yıldı, ne de bir adım geri attı.

Haksızlığa dayanamaz, vurdum duymazlığa isyan ederdi.
Hepsi Üniversite okuyan, sorumluluk sahibi dört evlat yetiştirdi.
Baba, abi, arkadaş ve öğretmen oldu bize.
BABAM
BABA GİBİ ADAMDI

Feyzullah ÖZTÜRK
Ankara 2 Mart 2014
BENİM ANNEM 
GÜZEL ANNEM 
Bakıyorum da geçmişe; TÖDMF yöneticisi, TÖS Kurucularından Köy Enstitülü bir Sosyalist BABA,
Okuma yazmayı kendisi öğrenmiş, bütün çocuklarının IŞIĞI olmuş, neşeli, sımsıcak hayat dolu bir ANNE.
Her anımda benimle yaşayan, her davranışımda kendisini gördüğüm ANNEM.

Babamın köy öğretmeni olduğu ilk döneminde evimize gazete haftalık gelirdi.
Ben 4 yaşında okuma yazma öğrendim Annem sayesinde.
Cumhuriyet Gazetesinde tefrika edilen Yaşar Kemal’in ORTA DİREK’ini yüksek sesle Anneme okuduğumu büyük bir mutlulukla hatırlıyorum.
 Ben okumaya başlayınca Annem, Babamın öğretmenlik Yaptığı Ordu Mesudiye Yukarı Faldaca (Gökçe) Köyündeki komşuları da çağırır hep birlikte dinlerlerdi
.
9 Yaşımdayken İvan Turganyev’in “Babalar ve Oğulları” adlı romanını kendisine okumamı isteyen Annem benim Klasiklerle tanışmamı sağladı.

 İlkokul son sınıfta Yatılı Okul Sınavlarına girdim doğal olarak.
Sınav sonuçları açıklandı,
Trabzon Lisesini kazandım. 10 yaş yeni bitmiş, boyum 1,27 cm, kilo 32.
Annem mide rahatsızlığı tedavisi için İstanbul’da. Babam kararsız, “Oğlum yaşça küçüksün çelimsizsin zorlanırsın” dedi, ben ısrar ettim. Bu benim hayatım, sen nasıl yatılı okuduysan beni de göndermelisin diye. Annem İstanbul’dan dönmeden ben Trabzon Lisesine kaydoldum.

Annem, babası ( Adil Babam) ile Trabzon’a geldi. Ramazan vakti Annem hasta, sık sık bir şeyler yemesi lazım. Trabzon’da bırakın lokantayı, fırınlar ekmek vermiyor. Okul yemekhanesinden yalvar yakar çeyrek ekmek ve biraz peynir alışımı hiç unutamam. Annem benim kararlılığımı görünce kucaklayıp öptü ve “Benden habersiz sınava girip kayıt yaptırdığın için çok üzüldüm, çok kızdım sana ama bu senin hayatın oğlum, ne yaparsan yap hep yanındayım. Başar başarma bana Anne’ne ihtiyaç duyduğunda istesen de istemesen de hep yanındayım, seninleyim oğlum.” diyerek ayrıldı Trabzon’dan.

Beni Zafer’im ve Tamer de takip ederek ilkokul sonrası yatılı okudular.
Hülya’nın yatılı okumasına Annem ve Babam izin vermedi.

Yarı yıl ve Yaz tatilinde eve gelişimiz öncesi nasıl hazırlandığını, her birimiz için ayrı ayrı hazırlık yaptığını sonradan öğrenirdik. Yaptığı her şeyi, olması gereken, sıradan şeylermiş gibi sunardı, abartısız, gösterişsiz.
Evin üç erkek çocuğu da yatılı okuduğu için, bizim okula gidiş gelişimiz seremonilerden uzak sıradan olay gibiydi. Sanki sabah okula gidip akşam eve geliyorduk. Ortaokul yıllarımda buna içerledim, Anneme ve Babama da dillendirdim ama, kardeşlerim de yatılı okula başlayınca bunun ne kadar sağlıklı bir davranış biçimi olduğunu anlayabildim.
 Annem vedalaşmalara dayanamazdı. Bizi evden uğurlayınca gün başlıyor, biz eve girince gün bitiyordu onun için.
 Annem; 1970 li yıllarda 3 oğlu 1 kızı olan Annem.
Kanlıca’da mahalleli 2 oğlu 1 kızı var zannederdi, benim yüzümden.
Geç gelip erken giderdim.
 Her taraftan tehdit,saldırı,
Anne yüreği sevgisi.
Geceleri yatağımı yoklardı, geldim mi diye.
Geldiğimi görse de görmese de,
Alışkanlık olmuştu saat başı kalkıp yoklardı,
İlk kalp rahatsızlığında Babam” bu kadına bir şey olursa senin yüzündendir” deyince yığılıp kaldım hastane koridorunda.
 Ama kaç defa daha Babam bunu söyledi, Annem hastalandı sayamadım bile.
Ama bir gün bile bana ilenmedi ANNEM!.

Kendisi başını örtemez, namazını kılan orucunu tutan bir Müslümandı.
Aydınlanmış Aydınlık fikirli ANNEM..
Verili koşulları, resmi söylemi sorgulardı;
 “KADIN NE YAPSIN, BÜTÜN KİTAPLI DİNLERİN PEYGAMBERLERİ ERKEK.”

 “KADIN OLUP DA MÜSLÜMAN OLANIN, ERKEK OLUP DA MÜSLÜMAN OLMAYANIN
 AKLINA ŞAŞARIM”
                                     diye kendini ortaya koyan bir bilgeydi.

Çevresine neşe saçan, umut aşılayan, hayata sımsıkı sarılan ANNEM.

Bana umudu, sevgiyi, saygıyı öğreten ANNEM.
En büyük aşkını Babamı ve Zafer’imi de alıp bizi bırakıp gitti.

Gülen gözleri, sevgisi, yaşama bağlılığı ve umuda sarılışını miras bıraktı.

 İYİ Kİ ANNEM OLDUN.
NE MUTLU BANA Kİ SENİN GİBİ BİR ANNEM OLDU.
CANIM, IŞIKLAR İÇİNDE BANA BAKIYORSUN BİLİYORUM.
SENİ ÇOOK ÇOOK ÖZLÜYORUM..
ANNEM.

Feyzullah ÖZTÜRK
Ankara 10 Mayıs 2013